13 Nisan 2012 Cuma

Ölüm Bahçesine Komşu

Dedem 1933 doğumlu. Ben düne kadar 1930 doğumlu olduğunu biliyordum. Daha dün, gayet rahat ve dünyada ikimizin en çok konuştuğu konu olan "geçmiş zaman"ı konuşurken, pat diye doğum yılını 1933 olarak hatırladı.


Yansıma dilimizin döllediği güzel bir kelime. Yazı yazarken yansımaya bulaşmayı pek sevmem. Ama misal yan dairede dedem kelimenin tam manasıyla "ehhaa ehaae ehaaae" diye öksürüyor. Dilim pek varmasa da, çevremde ölüme en yakın gördüğüm insan.

Yaşlılarla oturup da konuşmak güzel şey. Çocukluğumun tamamı dedemin sağ fraksiyona ait gazetelerini okuyarak, mahalle bakkalıyla cumaya giderek, anneannemden peygamberlerin hayatlarını dinleyerek, annemden iyi ahlak sahibi bir kul olmanın püf noktalarını öğrenerek geçti. Bu saydıklarımdan yalnız gazete işi devam ediyor, hala gider dedemin gazetesini okur, geçmişi, geçmişini, köy hayatını, köyden kente göçüşlerini, onlardan önce veyahut birlikte İstanbul'a göçmüş insanların öykülerini dinlerim; zerre sıkılmam.

Yaşım arttıkça şunu fark ettim: Dedem de babaannem de hep bahsettiklerinin ardından "Allah rahmet eylesin" diyip duruyor. Şimdi yakınlarımızın ölmesini istemeyiz elbet; hatta yakınlarımızın yaşıtları-arkadaşları birer birer öldüğünde konduramayız yakınlarımıza toprağın altına konmayı. Bu biz küçüklerin görüşü. E peki, yaşıtları-arkadaşları patır patır ölen insanın ruh hali ne olacak? Ölüm bahçesi henüz pek uzak bizden, ona ne şüphe!

"Yaşlanmadan öleyim ya, 35 yaşımı görsem yeter" demiyorum. Ama ölüme yaklaşan insanın ruh hali nicedir hep merak ederim. Gözlerin kenarı çatlamış çerçeve kırışığı, ne renk olduğunu gözler bile unutmuş, hastalığın bini bir para.

 Bir ton yaşanmışlığı ardından bırakıp ölüm bahçesine ayak basmak pek kötü şey.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder